

98
‹şte, bu koşullarda göreve başladım. Ama personelcilik konusunda şanslıydım. Çünkü
TOFAŞ’ta ilk işe girdiğim yıllardan itibaren dostum ve arkadaşım olan Süha Öğüz, Türk
Müdür konumuna gelmişti. Eşi avukat Reyhan Öğüz personel servisinde hukuk müşaviri olarak
çalışıyordu. Bana büyük destek oluyorlardı. TOFAŞ’a gelmiş 3 tane iyi ‹talyan Müdür’den bir
tanesi olan Giuseppe Gelmi vardı. O da çok anlayışlı ve dirayetli bir insandı. Onlar benim
işimi kolaylaştırıyorlardı. Ama aynı şans spor kulübünde yoktu. Aynı şansı orada bulamadım.
Çünkü TOFAŞ büyük bir ekonomik krizin içindeydi. Bu ekonomik kriz nedeniyle ilk akla
gelen tasarruf konularından bir tanesi de spor kulübüydü gayet tabi. Ve voleybolun, güreş
branşının, atletizm branşının, bu işle direk ve yan iş olarak ilgili profesyonelliklerin ve her türlü
işin kaldırılması talimatı gelmişti bana. Bunu yapmak mecburiyetindeydim. O çok acı ve zor
bir şeydi. Yani kurduğumuz, büyük başarılar elde etmiş olduğumuz güreş branşını kapatmak.
Türkiye’de bir umut olmuş, Türkiye’de güreşin kaderinin değişimi inancı olan insanlara bu büyük
bir darbeydi tabi. Hem bunu kendi kendine düşünüyorsun, kendinle ters düşüyorsun, öteki
taraftan da güreşçilere bakıyorsun artık başarı da elde edemiyorlar, bir takım hırslar peşindeler.
Üst yönetim güreş takımının misyonunu tamamladığına inanıyordu. Yalnız güreş değil, tüm
takımın bütçesinin daraltılması isteniyordu. Bunun yanında bu branşlara hizmet eden bir takım
başka kişiler var. Onlarla dostluklarımız var. Ama profesyonel olarak çalışıyorlar. Onların
işlerine son vermek gerekiyor. Hem dostluğunu bozmayacaksın hem TOFAŞ’tan olan gelirini
ortadan kaldıracaksın. 1982-85 dönemi bu zorluklarla geçti.
Şimdi tekrar biraz geriye dönmem gerekiyor. Benim ‹stanbul’dan, yani genel müdürlükten
finansman ve kulüp politikası yönünden temasta olmam gereken bir şahıs gerekliydi. O şahıs
da zaten işaretlenmişti bana, Nezih Olcay’dı. Nezih Olcay ile biz başlangıçtan sonuna kadar
çok büyük bir uyum içinde çalıştık. Nezih Olcay çok esnek, çok dirayetli, mükemmel bir insan
aslında. Kendisi ile beraber işbirliği yaparak, yalnız mali konuda değil, kulübün politikaları
konusunda da onun Koç Holding’den aldığı feedbackleri uygulamak durumundaydık. ‹şte
burada zaten bir normal kulüple bir şirket veya bir müessese kulübünün yönetim farklılıkları
çıkıyor ortaya. Bir de ayrıca müessese kulüplerinin farklılıkları var kendi aralarında. Mesela
Efes Pilsen’in veya Ülker’in kendi yönetim tarzlarına, bu işe aşık olan, bu işe para yatıran
kişilerin hemen işin başında bulunması damgasını vuruyor. Ama bizde öyle değildi. Bizde
parayı veren, finansmanı sağlayan başkaları, işin uygulama yönünü yapan başkasıydı. Bir de
ayrıca yabancı ortağımız vardı. O yabancı ortağın da şöyle bir duruşu vardı sporda; kişilere
göre veya FIAT’daki o günkü havaya göre değişiyordu. Yani başlangıçta Koç Holding bunu
istiyorsa demek ki evet dememiz lazım havası vardı. Fakat sonradan gelen bir başka ‹talyan
müdür hiç ilgilenmiyordu. Gelen bir başka müdürse teşvik ediyordu, destek veriyordu. Ama çok
büyük sekteye uğratma veya frenleme fonksiyonları yoktu. Benim yönetim zamanımda böyle
bir şeyle karşılaşmadım. Ben onları devamlı işin içine çekmeye çalıştım. Tabi bunların içinde
en uyumlu çalıştığım TOFAŞ’ın ‹talyan fabrika müdürleri arasında en başarılı olanlardan Ing.
Giuseppe Gelmi, ondan sonra en uzun ‹talyan Müdürlük görevi olan Ing. Franco Grimme,
ondan sonra da TOFAŞ Fabrikası’na en başarılı dönemlerden birisini geçirten ve akabinde de
TOFAŞ’a CEO olan Ing.Antonio Bene var. Bunların katkılarını da gördüm, görmedim değil.