

96
kaçırmadım. Bazı basket maçlarını da o zamanki Modaspor – Kadıköyspor gibi önde gelen
basket takımlarını tanıyorum ve izliyorum. Mesela ben Can Bartu’yu hem futbolcu hem basketçi
olarak izleyebilmiş kişilerdenim. ‹şte sporla ilgim bundan ibaret. Ama seviyorum. Hayatım
boyunca gazeteyi tersinden okuyanlardanım yani.
‹şte; TOFAŞ ilk yıllarında ortam bu anlattığım gibi iken; biz çalışanlardan Yalçın Bey’e tatlı
ve ısrarlı bir baskı geliyor spor kulübü kurulması konusunda. Yalçın Bey de ‘Evet, kuralım’ diyor.
Yıl 1974, kulüp kuruluyor. Basketbol baş branş. Liglere katılmak gerekiyor. Büyük uğraşlar
sonrası SAS (Su sporları, Atletizm ve Sportif oyunları) ile birleşiliyor. Yeri gelmişken burada,
Avni Çakır hocayı, Hüseyin Canova’yı, Hayri Koyuncu’yu ve diğer yöneticilerini anmamak
vefasızlık olur diye düşünüyorum. Bir avuç sporsever Bursalı, hem de hemen hemen hepsi yaşını
başını almış sporsever, sırf yaşadıkları şehirleri Bursa’nın sporda daha da gelişmesi için TOFAŞ
ile birlikteliğe evet diyorlar. Hizmetleri de dostlukları da uzun yıllar sürüyor.
Bu süreçte kulübün yapılanması ve branşların artması, takımların başarı kazanacak şekilde
yapılandırılması gelişiyor ve pekişiyor. Basketbol zaten var. Voleybol kuruluyor. Bursa’dan
voleybol hastası Sait Bademlioğlu, Mehmet Akpınar sorumluluğu alıyorlar. Futbol, fabrika
içinden iskelet takım kuruluyor. Allah rahmet eylesin Necmi Güzey çalıştırıyor, Suat Maner
şube sorumlusu. Atletizme giriliyor. Dr. Murat Kaçar ve Bahri Ekbiç ilgileniyorlar. Her branşın alt
yapısı da kuruluyor. Politika bu, gençler yetiştiriliyor. Amaç A takımını bu alt yapıdan kurmak.
Şimdi burada şunu da belirtmekte yarar var. ‹lk yıllarda sayısı belli olan sporseverler şimdiye
kadar bahsettiğim isimlerle kısıtlı kalmıyor. Sayıları çığ gibi büyüyor. Kimisi sporcu olarak,
kimisi branşlarda yönetici olarak, malzemeci olarak vs. görev alıyorlar. Yönetim Kurulu’nda
olup olmamak önemli değil, her sporsever bir şekilde hizmet veriyor. Bu arada Nedim var.
Benim dostum, arkadaşım. Bir taraftan satın alma bölümünde yoğun bir çalışma içinde, diğer
taraftan spor branşlarının tümünde var. Joker gibi; bütün branşlarda koşuşturuyor. Bazısının
direkt sorumluluğunu alıyor. Adeta genel sekreter gibi; zaten bir süre sonra satın almadan
personel müdürlüğü kadrosuna geçiyor.
Nihayet güreş branşı kuruluyor. Büyük bir olay, o yıllarda çöküntü içinde olan Türk Güreşi
mükemmel bir organizasyon ve kadro ile kalkındırılıyor. Ülkede büyük ses getiriyor. Başarılar
peş peşe geliyor. Altyapısı da kuruluyor. Antrenör rahmetli Muharrem Atik, şube sorumlusu
Cemal Kurt. Ama çok geniş bir teknik yönetim kadrosu var. Zor bir branş. Bunun için herkes
koşturuyor. Zorluklara göğüs geriliyor. Yurtdışı turnuvalar ve resmi karşılaşmalar ile kulübün yurtdışı
seyahatleri başlıyor. Hem de karayolu ile, otobüs dolusu güreşçiler, yöneticiler, fabrikadan
spora destek verenler ve en önemlisi Türk Basın Mensupları ve güreş otoritesi hep birlikte.
Yalçın Bey’in heyecanını ve karşılaştığı zorlukları yakından izliyorum. Ama bizim izlediğimiz
buzdağının su üstündeki bölümü. Daha kulübün başından beri üst yönetim ile işbirliği nasıl
kuruluyor, parayı nereden buluyor. Bunları bilmiyoruz. Bizler birer neferiz. O, talimat verince
bizler koşturuyoruz. Tıkandığımız yerde ona başvuruyoruz. Devreye giriyor ve çözüyor.
Şimdi bu anlattığım bölüm benim TOFAŞ’taki ilk dönem çalışma yıllarımı kapsıyor. Yani
1970-1978 arasını. 1977 yılında bir rahatsızlık geçiriyorum. Bir taraftan tedavi görüyorum.
Ama performansım düşüyor. Yorgun ve bitkin günler başlıyor. Bir ara ustam Yalçın ‹pbüken: