

92
ve gücün oluşmasında bizim payımız var. Ama neticede bu kulübün varlığıdır. Bunu bu hale
getireni kişisel başarımız olarak göremem, bunda mutlaka kulübün rolü var, olduğunu biliyorum
çünkü. Bir mücadelenin içine girdiğimiz zaman arkamda kim var olduğunu biliyorum. Bursa
şehrinde biz korkusuzca yürüyorsak, hareket ediyorsak, Bursa’nın bizi koruyacağına, muhafaza
edeceğine emindik. Ben bizden sonraki arkadaşlarımla bu hassasiyetle bu kulüp meselesine
sahip çıkmalarını bekliyorum. ‹nşallah bundan sonra da böyle olmalı diye düşünüyorum.
Nezih Olcay’ı bir son söz olarak söyleyeyim çünkü benden sonra bu işi devralan önemli
bir arkadaşımız. Biliyoruz ki o Nezih’in sahip çıktığı o kulübün benzeri şekilde yeni arkadaşlar
tarafından yönetilmesini diliyoruz. Yani TOFAŞ’ın ihtiyaçlarını ve beklentilerini unutmadan,
hiç unutmadan, onun çocuğu olan TOFAŞ SAS’ın faaliyetlerini yönetmesi ve o bakımdan
da hassas olması lazım. Yani klasik bir spor kulübü değil burası. Burası o ana gemiye
dikkat etmek zorunda. Ana gemi kötü gidiyorsa burada ikilik olamaz. Dolayısıyla demek
ki hep önceliğini, hep dikkatini o kuruluşun başarısına vermesi bunu dikkate alması lazım.
Ben bıraktıktan sonra Nezih Olcay başından itibaren aktif olarak, ama hep arka planda
kaldı. Kendisi hiç öne çıkmadı. Hiçbir zaman kulüp başkanı olmayı arzulamadı. Daha birinci
günden itibaren işin finansal ve idari işlerinin organize edilmesinde Nezih çok aktif olarak işin
içindeydi. Nezih’in sporla olan ilgisini tespit etmiştim. Sporu hakikaten çok seviyordu. Spora
müthiş bağlılığı vardı, orada belliydi. Demek ki genel müdürlükte birisinin olması gerekiyordu.
Vehbi Koç ve Semahat Arsel, Arslan Köksal, Yalçın ‹pbüken ve TOFAŞ yöneticileri ile birlikte Fabrika gezisi sırasında