

131
Ne yazık ki ekonomik ortam ve o yıllarda TOFAŞ’ın Gümrük Birliği döneminde yapması ge-
reken dönüşüm çok ciddi yatırımlara, kaynak sıkıntılarına, kârsız yıllara da sebebiyet veriyordu.
Türkiye Otomotiv Sanayii çok zor bir dönemden geçiyordu. Hatta
‘1996 yılında yıkılacak bir
sanayi’
deniyordu. Bu döneme TOFAŞ, büyük yatırımları ve en büyük kapasitesiyle yakalan-
mıştı.
FIAT markası Avrupa’da o gün en güçlü konumundan yavaş yavaş erozyona uğramakta
olan bir markaydı. Ürünleri Japon istilasına cevap verememişti. Tempra tam başarılı olama-
mıştı. Tipo, Golf’e karşı başarılı olamamıştı. Hem ana marka açısından, hem ‹talya’daki FIAT
Şirketi’nin zorlukları sebebiyle, hem Türkiye’nin geçirmekte olduğu değişim sebebiyle o zaman
FIAT markası Volkswagen kadar Mercedes kadar güçlü değildi. Dolayısıyla ithal gelen ara-
balara karşı amansız bir mücadelenin yarattığı yatırım baskısı vardı. Çok büyük bir kapasite
ile yakalanmış olmanın bütün negatif etkileri yaşanıyordu. Teknolojik değişim süreci ile toplam
kalite yönetiminin bizi mecbur kıldığı değişim ve ihracat için kaliteli üretim baskısı altındaydık.
Şirket, geçmişte alıştığı çok yüksek kârlarından çok geriye düşmüş olmasına rağmen basketbol
takımını stratejik bir fırsat olarak gördük ve ciddi bir yatırım kalemi olarak gündemimize girdi.
Burada şunu zikretmem lazım. TOFAŞ bir
‘joint venture.’
Yerel bir isim. Bir Türk ismi. Yani
FIAT markasıyla bağdaşlatırılan ancak FIAT markasına bir katma değer yaratan bir isim değil.
Buna rağmen, FIAT kökenli ve
‘joint venture’
içindeki ‹talyan arkadaşlarımız TOFAŞ Basket-
bol Takımı’nın, TOFAŞ markasına hizmet etmekte olmasına rağmen o günlerde basketbola
yaşanılan zor şartlara rağmen ihtiyaç duyduğu bütçeye desteklerini esirgememişlerdir. Üstelik
o dönemde FIAT, TOFAŞ isminin FIAT ismi tarafından değiştirilmesini gündeme getiriyordu bu
politika değişikliği vardı. Buna rağmen bütçe desteği esirgenmemiş, onlar TOFAŞ’lı olmuştur.
TOFAŞ takımını ciddi olarak desteklemişlerdir. Bu destek de alındıktan sonra takip eden 2-3
yıl içinde takım çok güçlü hale getirildi. Güçlenirken yine de nihai başarılarına daha hazır
değildi. Yavaş yavaş hazırlanıyordu. Tabi bu arada bütün lig güçleniyordu. Rashad Griffith,
David Rivers ile kalitesi çok artan diğer taraftan Mehmet Okur, Serkan, Alper gibi bugün de
basket dünyasında çok ciddi performansları olan arkadaşlar devreye girdi. Bu defa Repesa’yı
antrenör olarak getirttik. Yönetim olarak basketbol sadece yatırım yaptığımız bir konu değil
şirket politikalarının içinde bütçelerinin içinde önem verdiğimiz bir konu oldu. Şunu itiraf etmem
lazım… ‹stediğimiz neticeye beklemesi gereken vakitten daha az vakit bekleyerek vardık. Bu
iş o kadar içselleşti ki… Ben Fenerbahçeliyim… Hafta sonları futbol maçları da basket maç-
ları da var. Hatırlıyorum… Cuma günü eve yorgun giderken kendi içimden
’Tanrı’nın bana
hep 2 tane lütfu olmaz! Ya Fenerbahçe kazanacak ya TOFAŞ kazanacak. Yani devamlı
olarak Fenerbahçe’nin ve TOFAŞ’ın kazanması gibi bir lutfu vermez. Fenerbahçe yenilsin
ama TOFAŞ kazansın’
derdim. ‹lk başlarda futbol ağır basardı ama TOFAŞ ile basket çok
daha önem kazanmaya başladı. TOFAŞ bizim takımımızdı…
‘Bizim takım’
için her şeyi feda
ediyorduk. Konsantrasyonum bizim takım içindi. Sporda o yenilebilir, şu olabilir ama hep