

135
zor bir toplantıyı bitirdik. Her şey bitti… Her şey konuşuldu. Bütçe onaylandı. Bütün masraf-
larımız her şey onaylandı. Herkes toplantıdan çıkıyor. Sayın Suna Kıraç da çıkmak üzereydi,
yanılmıyorsam. Sayın Rahmi Koç kalkmıştı kapıya kadar ilerlemişti. Koç Holding’deki ‹cra Ku-
rulu Toplantı Odası’ndan çıkmak üzereydi. Koç Holding’in Mali Denetçisi
’Efendim yalnız bir
konuyu görüşmedik’
dedi. Herkes durdu.
’TOFAŞ basket takımını görüşmedik’
diye devam
etti. Rahmi Bey, bunun üzerine odadan çıkmadı.
‘Nedir
?
’
diyerek geri döndü.
’Biliyorsunuz.
5 trilyon bir harcama var’
dendi.
Rahmi Bey de yerine oturdu. Bu defa TOFAŞ Basketbol Takımı üzerine toplantı bir daha
tetiklendi. O toplantıda,
‘Böyle masraflar olmaz. Lağvedin takımı’
diye bir deklarasyon çıktı.
Bütçe geçmiş. Hiç bir şey saklanmamış. Yalnız değişik konularda, değişik yerlerde odaklar
vardı. Mali Denetçimiz muhtemelen sonraki yıl kötü olursa kontrolörlük fonksiyonuna gelebilecek
bir takım kritikleri göğüslemek, ya da sorumluluğunu almaktansa o anda söylemeyi istedi.
Ama bizim bütçemiz o yıl bir önceki yıla nazaran düşüyordu. Kontratlarımızı yapmıştık.
Alacağımız oyuncuları almıştık. Takım tamamdı. Sadece takımın idamesi, Avrupa Kupaları’nda
savaşması söz konusuydu. Yani o güne kadar yaptığımız yatırımın maksimumunu geçmiştik.
Yatırım azalmaya başlamıştı. Tam da Avrupa’da netice alıp o yatırımların geri dönüşünü sağ-
lama fırsatını yakalayabilecekti. O karar alındığında sezon ortasıydı. Bu bütçe Aralık ayında
yapılıyordu. Bizlerin zor durumunu düşünün!.. Takım şampiyonluğa, kupaları kazanmaya doğ-
ru gidiyor ve yönetim bunun kapanmasına karar vermiş! Böyle bir bilginin dışarıya sızması,
ne kadar problem yaratabilir
?
Yani bir de onu düşünmek lazım. Bu süreci çok zor yönettik
ve dışarıya sızmasını engellemek için çok uğraştık. Bu fikrin değiştirilmesi için çok mücadele
verdik. O yılın ilk yarısı, tabi sezon bitimine kadar yapacak bir şey yoktu. Mesele bir sonraki
sezonun başından önce kontratların yenilenmemesi, yapılması gereken bir takım oyuncu deği-
şikliklerinin yapılmaması anlamına geliyordu. O zamana kadar bir şekilde yönetmenin yolunu
buluruz. Belki ekonomik ortam değişir, belki yönetiriz diye baktık. Fakat olmadı. Sonrası daha
da üzücü… Çünkü biz takımla müthiş bir dostluk, arkadaşlık kurmuş, aile ortamı yaratmak için
çok uğraşmıştık. Bunun için de çok profesyonelce davranmıştık. Bu ilgimize rağmen takıma hiç
karışmadık. Hakikaten işimizi yönetir gibi yönettik. Buna rağmen bir aile gibi yakındık. Tabii
ondan sonra bu takımın dağıtılması çok acı bir öykü.
Yapılmış kontratlar vardı, onların devam etmemesi davalara sebebiyet verdi. Onun gerisini
de çok da fazla konuşmaya ihtiyaç yok. Dolayısıyla parlak bir devrini yaşadı TOFAŞ Basket
Takımı. Ne olabilirdi
?
Basket takımı devam ederdi.
Unutmayın ki bugün her an tüketiciye bağlılığı, tüketicinin bir isme yaklaşması bir ismi be-
ğenmesi had safhada önemli. Tüketicinin bir markanız için bağırıp çağırması, ona tutkuyla
bağlanması kadar tüketiciyi bir firmaya, bir kuruma bağlaması kadar güzel bir şey olabilir mi
?
Orası müthiş bir tutku ortamı, bir spor ortamı, bir başarı, bir takımın desteklenmesi müthiş bir
kurum-isim-tüketici-taraftar dörtlüsünü bağlayan bir nokta. Ben bunu halen bugün kurumlarımızda