

U L U D A Ğ Ü N İ V E R S İ T E S İ ’ N İ K U R A N D E R N E K
91
versite kurma heyeti.”
dedim. Gülüştük, ondan sonra sarıldık, öpüştük yukarı
çıktık. Anlattık derdimizi ve Yusuf Vardar’ı bana bıraktılar. Ama Yusuf Bey,
fevkalade iyi davrandı ve senatodan çıktı. Ondan sonra Turhan Tayan devreye
girdi. Bu izin çıktı. İktisat Fakültesi kuruluyor, bina lazım. Ziraat Okulu var,
Ziraat Okulu’nun binasını alacaklar. Başka bina yok. Burhan Bey dedi ki,
“Ben
veremem orasını, orasını alırsanız çıkmazsınız”
. Biz de
“İki sene üç sene
duracağız, çıkacağız”
dedik. O arada da Burhan Bey, milletvekili olmaya ça-
lışıyor. Bursalı, biz de siyasiyiz. Dedim
“Hocam sen bize burayı ver, ben de
sana partiden listeye girmen için uğraşacağım.”
Ondan sonra Burhan Bey
de razı oldu. Bursa’ya geldi. Marmara Sineması, yahut eski devlet sinemasının
üstünde, Ziraat Bölge Müdürlüğü vardı. Recai Dinçer, o zaman Ziraat Bölge
Müdürü. Onun odasında Burhan Bey koltuğa oturdu, işte bize o zaman Fikret
Karaca’yı sordu. Fikret Karaca, lise arkadaşıydı. Onu aradık, onunla konuştu-
lar ve İktisat Fakültesi’ne, Ali Özgüven olabilir, ilk gelen müdür oldu. Ondan
sonra Nurhan Hanım geldi, profesör. Ali Bey de profesördü. Oraya da gene
sandalye masa aldık. Ziraat’te başladık. Daha sonra barakalardan kampüsü var-
dı, Hürriyet’te. Sınıfların bir kısmı orada. Hürriyet Kampüsü idi orası. Esas
Ziraat Fakültesi’nin yapılması da çok zor oldu. O sınıflar, amfiler, bölünmesi
için, Osman Aktan’ın hakikaten hakkı ödenmez. O zaman Tapu Bölge Müdü-
rü. Kat mülkiyeti çıktı. Kimse de bilmiyor ne olup ne bittiğini. Şimdi, Umur
Üstünberk’i biliyorsunuz. Umur da, bu Kükürtlü’nün oradaki binaları
(İntam)
yapmıştı. Kat mülkiyeti yapılacak, kimse bilmiyor. Osman Aktan’a gidiyor. Os-
man da diyor ki,
“Git, Ziraat Okulu’na, biz İktisat Fakültesi kuruyoruz. İki
sınıf daya döşe, ben de sana diğer konuları halledeyim”
. Hatta bir gün Umur,
“Osman Ağabey, keşke para isteseydin, altından kalkamıyorum.”
demişti.
Çünkü bir tane daha yap diyoruz, bir tane de ondan diyoruz. Çok büyük şey-
ler. Çünkü halkın da çok büyük yardımı var. Herkesten yardım topluyoruz. Ve
İktisat Fakültesi kuruldu. Milletin yardımıyla kuruldu. Tıp Fakültesi için bu
Ankara yolundaki binayı almak için Ankara’ya çok gittik . Bir kere daha yine
giderken, benim Mercedes bir arabam vardı. Necati Akgün önde oturuyor, Os-
manAktan, Cihat Demirören, ondan sonra Recai Bey, Turhan Tayan da arabada
arkada sıkışıyorlar. Gidiyoruz. Polatlı’ya yaklaştık, karşıdan bir araba geliyor.
Üstümüze doğru geldi, bankete indim ben. Daha inerken araba bize i, kafadan
girdi. Mercedes havaya bir kalktı, bir indi. 255 bin lira idi, Mercedes’in tanesi.
100 bin liraya yakın tamir parası verdik, o zaman. Ama başka bir araba olsay-
dı da belki de kurtulamazdık. Ondan sonra, hatta buradan giderken, Kestel’de
durduk, şeftali bahçelerinin orada. Recai de durdu, şeftali topladık, göz hakkı
yani daha doğrusu. Arabadan çıktık karakolda jandarmaya ifade vermeye gittik.
Recai de biliyorsun beyefendi bir adam.
“Recai yazıklar olsun, biz canımızla
uğraşıyoruz, canımızı kurtarmaya çalışıyoruz. Sen arka bagajı açmışsın
şeftali toplamaya uğraşıyorsun”
.diye takılmaya başladık.
“Vallahi yapma-