Previous Page  88 / 192 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 88 / 192 Next Page
Page Background

U L U D A Ğ Ü N İ V E R S İ T E S İ ’ N İ K U R A N D E R N E K

88

FERRUH ULUKARDEŞLER İLE SÖYLEŞİ

Bursa Üniversitesi Kurma Derneği’nin yöneticilerinden biri de Ferruh Ulu-

kardeşler’dir. Ulukardeşler o dönemi şöyle anımsamakta:

Bursa Üniversitesi Kurma ve Yaşatma Derneği olarak hatırlayabildiklerimi

paylaşmak istiyorum.

1965 yılında Bursa’daki bir grup arkadaş bir araya gelmişlerdi. Bunlar, 25

kişiydi. Bursa Üniversitesini Kurma Derneği adında bir dernek kurmuşlardı.

Hatta, o zamanlar

“Yahu, Bursa’da üniversite mi olur?”

diye millet gülüyor-

du. Üniversiteye kim gelecek, kim gidecek diye laflar oluyordu. Sonradan 1972

yılına gelindi. Arkadaşlar, işlerinin çokluğu nedeniyle olabilir, dernek çalışma-

ları tam verimli yürümüyordu. Derken, Bursa Tapu Müdürü Osman Aktan, dev-

reye girdi ve bizi de o zaman, Beden Terbiyesi Bölge Müdürü Cihat Demirören

davet etti. Osman Aktan’la dostluğum vardı. Altıparmak’ta ben Fruko- Pepsi

Cola bayisiydim. O da Altıparmak’ta oturuyordu. Ben de judo antrenörüydüm.

Osman Aktan da futbol ajanıydı. Cihat Bey ile birlikte de akşam üstleri bi-

zim mağazada toplanırdık. O sebeple

“Hepimiz beraber bu işi yapalım”

diye,

devreye girildi ve biz derneğin yönetimini aldık üzerimize. Yalnız, daha önceki

yönetimdeki eski arkadaşlar boş durmamışlardı.

Rahmetli Osman’ın hakkını Bursa’da kimse ödeyemez. Osman Aktan bu

üniversite için çok şey yapmıştır. Şu andaki üniversitenin kampüsünün olduğu

yeri biz hiçbirimiz bilmezdik. O tapu müdürü olduğu için her şeyi biliyordu.

Devletin arazisinin nerede, neyin olduğunu Osman bildiği için, orayı tercih

ettirdi bize. Ve Osman Aktan bizim başımıza geçti. Vali Sedat Tolga da, çok

yakınlıklar gösterdi. Doğal olarak masraflar da oluyordu. İstanbul Üniversite-

si’ne bağlı bir Tıp Fakültesi olduğumuz için burada 10 lira bile ödenecek olsa,

Çemberlitaş’ın orada bulunan muhasebe müdürlüğünde ödemeler yapılıyordu.

O zaman millet üniversiteye mal vermek istemiyordu. İstanbul’a gidecek ora-

dan alacak parayı, diye. Bir de muhasebecisi vardı onun. Öldüyse Allah rahmet

eylesin, kendi kafasına göre

“efendim işte bugün 3 fatura ödenecek”

diye

kurallar koymuştu.

Millet erzak, yani mal vermek istemiyor. Gidiyoruz, muhasebeci adam ters

bir adam. O zaman benim otel yapılmıştı. Bir gün gittim muhasebeciye, dedim

ki

“ Beyefendi bu ne yahu, dünyanın işini sen mi bitireceksin? Sana el ko-

yuyorum şu anda, eve gidiyoruz, hanımefendiyi de alıyoruz ve Uludağ’a

çıkıyoruz üç gün benim misafirimsin”

.

“Yahu nasıl olur”

dedi. Neyse ki

onu ikna ettim, Uludağ’a getirdim. Üç gün otelde misafir ettik. Pazartesi günü