

|
139
|
BASINDA 41 YILLIKYOLCULUĞUNÖYKÜSÜ : BURSAHAKİMİYET
“Ben” diyorum, “Bir gençlik köşesi çıkaracağım. Bana yer verir
misiniz?”
Nuri Kolaylı gülüyor. “Ulan sen daha çocuksun be, ne gençli-
ği?” diyor. Sanırım buna herkes gülüyor. Ama her nasılsa bir
izin de veriyorlar.
Köşenin adını Gençkafa koyuyorum. Gazete binasının içinde
dolaşırken Sait Oktay ve Serdar Gilkal diye, benden üç beş yaş
büyük iki abi görüyorum. Bunlar gazetenin çizerleri. “Benim
için Gençkafa yazar mısınız?” diyorum. Daha logo gibi bir
kavramdan da haberim yok, hatta galiba kimsenin haberi yok.
Sait Oktay köşemin adını harika bir kaligrafiyle logolaştırıyor.
Gençkafa, işte böyle başlıyor.
Sonra?
Fotoğraf makinelerini anımsıyorum. Dia nasıl çekilir, pozo-
metre nedir, nasıl tasarruflu olunur? Bir yerlere gidiyorum.
Röportaj yapmam gerek, Yaşar Kemal de böyle başlamamış
mıydı?
Zülfü Livaneli beni Kervansaray Otel’in lobisinde karşılıyor.
On altı yaşlarında bacak kadar bir velet olduğuma bakmak-
sızın soruyorum: “Siz oportünist misiniz?” Livaneli ne diye-
ceğini şaşırıyor. Ertesi gün gazetede manşet: “Ben oportünist
değilim.”
Bir kız var, Küçük Emrah’ın hayranı. Ha bire gazeteye ge-
liyor. Bana diyor ki, “Lütfen beni Emrah’la tanıştır.” Bir gün
Kültürpark’ta Emrah’la röportaja gidiyorum, bu kız dışarıda
bekliyor. “Hadi sen de gel” diyorum. Taksiye atlıyoruz. Aradan
onlarca yıl geçiyor ve bir bakıyorum ki gazetelerde bir haber:
“Emrah’ın gayri meşru ilişkiden doğan çocuğun veraset davası.”
Acaba o kız, bu kız mı?