

U L U D A Ğ Ü N İ V E R S İ T E S İ ’ N İ K U R A N D E R N E K
52
rinin bugünkü sıkışık durumunu hafifletmek için, bu müesseselerin bir kısmını
memleketin başka yerlerine kaydırmak ve bölge üniversiteleri açmak hiç de-
ğilse münasibince birer fakülte açmaktan başka çıkar yolumuz yoktur. Cum-
huriyetten sonra Ankara’da, İzmir’de, Erzurum’da kurulan bu kabil üniversite
fakültelerinin hiç şüphesiz büyük faydası olmuş ve yeni yetişen gençlerin, böl-
gelerinde yüksek eğitime yönelmeleri bir derece kolaylaşmıştır.
Hep biliyoruz ki nüfusumuz yıldan yıla artmakta, yüksek tahsil yapmak
isteyen lise mezunları da memlekette eskisine nispetle çoğalmaktadır. Yüksek
tahsilini yapmak için bir fakülteye devam etmek isteyen gençlerin hep İstanbul
ve Ankara’ya gitmek zarureti, İstanbul’daki fakültelerin durumunu son derece
sıkıştırmış ve her yıl binlerce gencin açıkta kalmasına sebep olmuştur. Ankara,
İzmir, Erzurum üniversiteleri bir derece İstanbul’a akını önlemiş, bu bakımdan
yükü bir derece hafifletmiştir denebilir.
Bununla beraber 30 milyonluk bir Türkiye’de mevcut üniversite sayısı ve
bunların öğrenci kapasitesi yine de ihtiyacı karşılamaya elvermiyor. Çoğunlu-
ğun büyük şehirlere koşması, oralarda barınma ve geçinme güçlükleri doğur-
makta, bu hal de fakir gençlerin buna katlanamayarak yüksek tahsilden kal-
malarını intaç etmektedir. Batıda yüksek öğretim müesseseleri bizdekinin tam
tersine hep büyük şehirlere değil, daha küçük, daha sakin yerlere serpiştirilmiş
ve bu tarz gençlerin daha kolaylıkla okumasını sağlamıştır.
Bizde de üniversitelerin sayısını artırmak, gençliğe yüksek tahsil için yeni
kapılar açmak isterken bölge üniversitelerine yönelmek, hiç değilse uygun gö-
rülecek yerlerde birer fakülte açma, şimdilik en selametli ve ekonomik yol ola-
rak görünmektedir. Bursa şehri bir tıp fakültesi için her bakımdan elverişli bir
merkezdir. İstanbul’a yakın olması, bir kısım teşebbüs edilmesi ile beraber, bir
çok da öğrenci yurtlarının açılmasına geçileceğinden şüphe edilmemelidir. Ne-
resinden bakılırsa bakılsın Bursa, bir tıp fakültesi için elverişli görünmektedir.
Bilindiği gibi Bursa Osmanlı Devletinin başkenti olduğu yıllarda, memle-
ketin en ünlü hekimleri burada toplanmış, tababetin türlü dallarında yazdıkları
eserlerini hep burada vermişlerdir. Başkent Edirne’ye, daha sonra da İstanbul’a
nakledildikten sonra, yine uzunca bir süre Bursa, bir çok hekimlerin yerleştiği
yer olmuş, zamanına göre bu hekimler devrin tıp bilgisine hizmet etmişlerdir.
Dünyanın en eski şifa yurdu sayılan ‘Darültıp’ Bursa’da açılmıştır. Sinir ve akıl
hastalıklarına karşı Avrupa’da gayri insani tedbirler tatbik edilirken, Bursa’da
ileri ve insani metotlarla çalışan tedavi merkezi açılmış bulunuyordu.
(Miladi
1400)
Kemankeş Muslu, Ağazade Nakşi, Acem Ali Çelebi gibi o zamanın ünlü
hekimleri bu şifa yurdunun başlıca mütehassısları idi. Bugünkü hekimlerin piri